top of page
  • Yazarın fotoğrafıberkesarpas

At, Koş ve Konuş


Bilgiyi “yakala, uygula” modeli “planla, uygula” modelini git gide geride bırakıyor.


Aramızda ajanda kullanan kaç kişi kaldı bilemiyorum. Telefona yazılan hatırlatmalardan ya da telefondaki takvim uygulamasına girilen toplantılardan söz etmiyorum tabi. Bildiğimiz içerisine kalemle not aldığımız ajandalardan söz ediyorum. Aslında ajanda içerisine sadece dolma ya da tükenmez kalemle notların alındığı bir tür defterden öte aslında bir “kültür." Akla gelen ve konuşulan her şeyin hızla planlanmasını sağlayarak icraata geçmeyi kolaylaştıran bir tür anlayış. Dolayısıyla ajanda planlama kültürünün bir ürünü ve muhtemelen de en güçlü temsilcisi. Peki, veri akışının üssel biçime arttığı son on yılda her şeyi planlamak için özel bir zamanımızın kaldığını düşünüyor musunuz? Olaylar hızla üzerimize yıkılıyor ve koşmazsak altında kalıyoruz. Dikkat ederseniz bilgiyi “yakala, uygula” modeli “planla, uygula” modelini git gide geride bırakıyor. Planlama halen önemli olsa da yerini günlük planlardan ziyade haftalık ve aylık hedeflere bırakmış vaziyette. Gün içerisindeki bilgi ve veri bombardımanı öylesine hızlandı ki kabuğumuza çekilip gelen bilgilere göre gelecek planları yapmaya çalışmak ve ardından yeniden veri akışına dahil olmak bizi her geçen gün daha da geciktiriyor. Artık yapmamız gereken o veri akışının daima içerisinde kalmak ve verilerin üzerimizden adeta bir elektrik akımı gibi geçmesine müsaade etmek çünkü icraya geçmek üzere plan yapmak adına bu akımdan sıklıkla çıkarsak yaşamın gerisinde kalma riskimiz artıyor. “Her şey bu kadar hızlı olmak zorunda değil ben hayatı yavaş yaşamak istiyorum” da diyebilirsiniz elbette ancak bu da kozmolojik gerçekliğimizle örtüşmüyor. Mesela dünyadaki yaşam yaklaşık beş milyar yıl içerisinde yok olacak çünkü Güneşimiz sönecek. Dolayısı ile yaşam bu sınırlı sürede bekasını koruyabilmek maksadıyla hızla hareket etmeli ve evrensel şekilde yaygınlaşmayı başarabilmeli. Bu noktada da hepimizin daha seri hareket etmesi gerekiyor. Aksiyona geçmeye ve bir şeyler yapmaya dayalı temel içgüdümüz de büyük olasılıkla bu varoluşsal gerçeklikten besleniyor. Az zamanda çok ve büyük işler yapabilmemiz ise ancak akışa kapılmamızla mümkün görünüyor. İşte bu noktada da günlük planlamalardan ziyade haftalık ve aylık hedeflerle çalışmamız, gün içerisindeki akışta yer alan işleri planlamak yerine onları o anda yapıp geçmemiz gerekiyor. Mesela yolda giderken yapmanız gereken bir telefon görüşmesi aklınıza geldiğinde onu sonraya planlamayın, doğrudan o anda o kişiyi arayın, görüşün ve işinizi o anda bitirin. Sosyal medya paylaşımlarınızı yapmak için akşam eve gitmeyi beklemeyin, o günün akışı içerisinde mesela toplantıya girmeden o an o fotoyu çekip hemen o anda bir kelimeyle eş zamanlı olarak paylaşımınızı yapın ki akışta kalın.


Ancak bunu başarabilmeniz için öncelikle kendinizi bir konuda geliştirmeniz, bir konuda da fikrinizi değiştirmeniz gerekiyor. Kendinizi geliştirmeniz gereken konu sürekli daha kısa sürelerde bilince dayalı daha seri kararlar verebilme yetkinliğiniz, fikrinizi değiştirmeniz gereken konu ise mükemmelliğin yapılan işin detayı kadar etki alanında da olduğu gerçeği. Gelin bu iki konuyu açalım.


Daha kısa sürelerde daha bilinçli kararlar verebilmeniz için ani durumlarda stratejik kararlar alabilmeye dönük uygulamalarla beyninizi düzenli şekilde terbiye etmelisiniz. SAS ve SAT gibi elit komando taburlarının eğitimlerinde adayların başlarına bir çuval geçiriliyor. Çuval her çıktığında karşılarında o anda ansızın bir tiyatro cereyan ediveriyor. Kendilerine bir anda saatin kaç olduğunun sorulması gibi basit bir durumla da karşılaşabiliyorlar, önlerindeki rehineye çaprazdan doğrultulmuş bir silahın yer aldığı kompleks bir durumla da... İşte tam o anda bulmacayı hızla çözmeleri, doğru hamleyi hemen yapmaları ve benzer pratikleri düzenli şekilde tekrar etmeleri neticesinde komandolar kısa sürede bilince dayalı karar alabilir hale geliyorlar. Böylece bir baskında dost/düşman ayrımını hızla yapabiliyor ya da patlamak üzere olan bir saatli bombada geri sayımın telaşına kapılmadan stratejik kararlar alabiliyorlar. Böylece sadece büyük konuları planlamaları ve diğer her şeyi planlamadan akış esnasında yerine getirmeleri de mümkün hale geliyor. Bu arada biz de Girişim Savaşçısı eğitimimizde girişimcilere buna benzer bir uygulamayı SAS komandosu eşliğinde 2014 yılından bugüne yaptırıyoruz.


Diğer taraftan az zamanda çok ve büyük işler başarmak istiyorsanız söz konusu işlerin niceliğini de niteliği kadar önemsemeniz gerekiyor yoksa çalışmalarınız fark yaratsa da çap yaratamıyor. Kalitenin çap yaratmakla ters orantılı olduğunu kabullenmemiz gerekiyor çünkü fizik kanunu gereği şeyler büyüdükçe entropi de (bozulma) otomatikman artıyor. Yani işlerinizin çapı büyüdükçe niteliğinin de bir miktar bozulması bir fizik kanunu. Önemli olan bu bozulmanın öncelikli değil ikincil konularda vuku bulması. Burada Ad Astra (Yıldızlara Doğru) filminde NASA Astronotu’na söyletilen şu cümleleri kendi kendimize tekrar etmek belki iyi gelebilir: “Görevimi yapmaya hazırım. Teferruatla uğraşmayacağım, sadece önemli olan konulara odaklanacağım ve pragmatik kararlar vereceğim.” Sadece önemli konuları planlayın, teferruatları ise yapıp geçin çünkü onların mükemmel olmaları gerekmiyor. Onları iyi yapmaya çalışmanız ise gerçekten önemli olan işleri aksatıyor.


OODA DÖNGÜSÜ


Elit komando taburlarının muharebede takip ettiği bir döngü vardır: OODA. Bu döngü observe (gör/tanımla), orient (duruma oryante ol), decide (karar ver) ve act (harekete geç) ifadelerinin baş harflerini taşır. Birliklerin hedefi bir operasyon esnasında bu döngüyü kendileri için olabildiğince seri şekilde çevirmek ve aynı zamanda düşman kuvvetleri için de olabildiğince yavaşlatmaya çabalamaktır. Bu bağlamda birliğin hedefi olayları en hızlı şekilde anlamak ve tanımlamak, sonra mevcut duruma sorgusuz sualsiz oryante olarak düşünecek vakti kazanmak, en son olarak da sağlıklı bir karar vererek hızla harekete geçmektir. Dikkatinizi çektiyse bu döngüde planlamaya ayrıca bir başlık açılmamıştır. Çünkü planlama mikro ölçekte tüm başlıkların altında ve akışın içerisinde zaten mevcuttur. Askerler görüp, oryante olup, karar verip, aksiyona geçerken ki süreçlerde eş zamanlı olarak da plan yaparlar. Bu da onlara hayatları pahasına mücadele ettikleri anlarda zamanı çok iyi değerlendirebilme imkanını tanır. Böylece "Zoru başarırız, imkansız zaman alır." sözünün gereğini yapabilirler. İşte katlanarak artan veri akışı neticesinde de bugün iş hayatını da böyle yaşamak büsbütün önemli bir hal aldı. Hiçbirimizin olayları ajanda kültüründeki haliyle oturup planlayacak “ayrı” bir zamanı kalmadı. İcra ile planlamayı birbirine karıştırmamız gerekiyor. Buna en iyi örnek sosyal medyamız. Her ne iş yapıyor olursak olalım onu yaparken eş zamanlı biçime paylaşımda da bulunmayı alışkanlık haline getirebildiğimiz ölçüde akışlarda yer alabiliyor, çevremizle iletişimde kalabiliyoruz. Her ne kadar sosyal medya akışında paylaşacaklarımızı öncesinde planlasak da gün içerisinde olan olaylara yönelik fikirlerimizi tweet atmak, story çıkmak ya da ilgili postlara yorum yazmak ancak o anda yapılması gereken işler olarak karşımıza çıkıyor. Bunları planlamaya kalkarsak içerikler bayatlıyor. Bu arada yoğun yaşama fikri anı kaçıracağımız anlamına da gelmiyor bilakis bu şekilde psikologların da önerdiği üzere günü genişletme (seize the day) fırsatını yakalamış, her anın içerisini doldurmuş, potansiyelimizi ortaya koymuş oluyoruz. Unutmayalım ki daha az plan yaparak hızlı hareket etmek ile anda kalmak için aynı şeye ihtiyacımız var o da “dikkat.” Yani “mindfulness” kavramının kelime anlamı.


HIT-RUN-COMMUNICATE


Bir süre boyunca Girişim Savaşçısı’nda mentorumuz olan Amerikan SEAL Komandosu Jeff Boss vaktiyle bir dersinde bize muharebe anındaki akışı tarif ederken “hit, run and communicate” modelinden söz etmişti. Yani at, koş ve konuş. Buna göre savaş anında asker kurşun atmalı, ardından hızla ileriye doğru koşmalı ve peşinden de arkadaşlarına bilgi vererek akışta kalmalıdır. Bu muharebe akışının temel prensibidir. Aynı şey bugün fark yaratmak isteyen herkes için geçerli değil mi? Yeni yılda basit işleri planlamayın, o anda yapın gitsin. Özellikle yaşamın Metaverse’e doğru kaydığı şu günlerde sosyal medyadaki akışa kapılmanız ve onun bir parçası olmanız da son derece önemli. Oradaki akış artık hayatın akışını temsil ediyor, unutmayın. Oradaki paylaşımlara yaptığımız katkı oranında değer görüyor, ekibimizle ve çevremizle etkileşiyor ve orada yeterince yoksak da var olduğumuzdan bile kuşku duyuluyor. Yapın, koşun, paylaşın ya da atın, koşun ve konuşun. Gereğini yapın. İyi seneler…


Not: Girişim Savaşçılığı Perspektifi: Yeni Düzende Girişimcilik kitabım geçen yıl raflardaki yerini aldı. Kitap girişimciliği ekonomi, psikoloji, siyaset, felsefe ve tekillilik üzerinden 360 derece ele alarak yeni düzende fark yaratmaya yönelik farklı bir yol haritası ortaya koyuyor. Arzu ederseniz D&R üzerinden de temin edebilirsiniz:


15 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page