top of page
  • Yazarın fotoğrafıberkesarpas

Yeni Gerçekliğe Doğru

Teknoloji ilerledikçe gerçekliğe olan bakış açımız da adım-adım değişiyor. Instagram’daki sayfamız, Twitter’daki hesabımız, Linkedin’deki profilimiz ya da Playstation’daki avatarımız bizim algımızda birbirinden farklı birer alan olsa da, aslında bunların tamamı bizim dijital kimliğimizin ve sanal varoluşumuzun bütününü oluşturuyor. Bunların tamamı aynadaki diğer yüzümüz. Hesap açtığımız, kayıt olduğumuz ve kullandığımız her yeni dijital platform aynadaki diğer yarımızı her geçen gün biraz daha tamamlıyor. Kendimizi ve çevremizi her geçen gün dijital ortama biraz daha fazla aktarıyoruz ve orda geçirdiğimiz zaman burada geçirdiğimiz zamanı her gün biraz daha geçiyor. İşte böylece de aslında hep birlikte git gide yepyeni bir galaksiye doğru geçiş yapıyoruz. Bu yeni galaksinin adı da “Metaverse”.


1992 yılında yazılan “Kar Çöküşü” isimli bir bilim kurgu romanında insanların kalıcı olarak taşındığı bu dijital evrene, evren ötesi anlamına gelen Metaverse denmişti ve şimdi görünen o ki her geçen gün o evrene hep birlikte biraz daha taşınıyoruz. Peki, sizce insan medeniyeti kendi gelişimini fiziksel evrenin sınırları içerisinde yayılarak mı devam ettirecek yoksa kendisine yepyeni bir dijital evren kurarak buradan mı ilerlemeyi tercih edecek? Ya da bir başka değişle medeniyetimizi geliştirmek üzere sizce Mars’ta koloni mi kuralım yoksa Mars gibi her türden gezegenin görüntüsünü bir dijital ortama aktarıp orada kendimize yeni bir galaksi mi oluşturalım?


Eğer varoluşumuz ancak ve ancak fiziksel dünyadaki medeniyetimizi kalkındırmamızla mümkündür diyorsanız bence bunu tekrar düşünün. Çünkü geçen yüzyıllar içerisinde medeniyetimizi, fiziki çevremizi ve yaşam koşullarımızı kalkındırmakla ilgili arttırdığımız üretim kapasitemiz neticesinde doğayı çok fena halde tahrip ettik, küresel iklimi 2 derece kadar yükselttik, buzulları eritip, on binlerce canlı türünün de ipini çektik. Yani gelişimimizin bedeli çok ağır oldu. Öyle ki bu fiziksel gelişme bugün artık varoluşumuzdan çok yok oluşumuza bile hizmet ediyor olabilir. Tüm bu üretim çılgınlığını ise yeme, içme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilmenin çok ötesinde aslında konfor alanımızı artırmak, yepyeni deneyimler ve keşifler yaşamak, yeni araç ve gereçlere sahip olma duygumuzu tatmin edebilmek üzere yaptık. Ancak dikkat ederseniz bunların tamamını dijital dünyada da yapabilmeye artık her geçen dün biraz daha fazla yaklaşıyoruz. Facebook’un kurucusu Zuckerberg, 2014 yılında 2 milyar dolar karşılığında Virtual Reality ya da kısa adıyla (VR) alanında teknoloji geliştiren “Oculus” isimli bir Startup’ı satın aldı ve programcılığın da gelecekte VR’a taşınacağını ifade etti. Sanal dünyada görmenin ve duymanın ötesinde koku almaya, dokunmaya, hemen her türden duyguyu yaşayabilmeye, hatta ve hatta bilincimizi bile aktarabilmeye doğru ilerliyoruz. Bundan tam 40 yıl evvel üzerine çalışmaların başladığı sanal gerçeklik yani VR ile 30 sene öncesinden bugüne geliştirilen arttırılmış gerçeklik yani Augmented Reality ya da kısa adıyla (AR) teknolojileri 2020 yılı itibariyle artık muazzam bir noktaya ulaştı. Sanal gerçeklik pilotların, cerrahların ve askerlerin eğitim alanı oldu çıktı. ABD savaş bölgelerinde görev yapan askerlerin bomba imha eğitimlerini sanal gerçeklik ortamında sunuyor. Kabil ya da Bağdat gibi bölgelerdeki mahallerinin bir ikizini de sanal gerçeklikte oluşturan ordu burada tamamen gerçek bir ortamı Orlando’da askerlerin gözüne taktığı bir gözlükle birebir olarak yaşatabiliyor. Hong Kong havalimanı yöneticileri havalimanın bir kopyasını da dijital ortamda yarattılar ve böylece gerçek datayı dijital ortamda işleyebiliyorlar. Cerrahlar ameliyatlar yapıyor, pilotlar uçuş eğitimi alıyor ve hatta psikiyatristler sanal gerçekliği şizofreni ve depresyon gibi ağır zihinsel rahatsızlıkların tedavisinde kullanıyorlar. Yükseklik korkunuz mu var? Takın gözünüze bir VR gözlüğü, çıkın bir gökdelenin tepesine, oturun şöyle çatısının en köşesine doğru bir yere ve ayaklarınızı sallandırın aşağıya doğru, sonra da bırakın kendinizi öylece aşağıya…Yapın bunu bakalım 100 kez ve bakın bakalım yükseklik korkunuzdan geriye acaba ne kalacak. Rasyonel düşüncelerinizin merkezi prefrontal korteksiniz sizin aslında bir oyunun içerisinde olduğunuzu düşünse de davranışlarınızı kontrol eden ve hayal ile gerçeği ayırt edemeyen limbik sisteminiz bu olan biten her şeyi gerçek birer deneyimmiş gibi kaydediyor. Ve işte bu deneyim sizi kalıcı şekilde değiştiriyor...



VR gözlükleri ve gereçleri 90’larda ilk çıktığında bir cihazın yaklaşık maliyeti 40.000 dolar seviyesindeydi ve üstelik teknolojisi ve grafikleri de çok daha ilkeldi. Bugün en gelişmiş VR gözlüklerinden birisi olarak kabul edilen OculusQuest sadece 1.000 dolar. Üstelik alıcıları da öylesine güçlü ki kafanızın pozisyonu ve vücudunuzun duruşuna göre oluşturduğu sanal çevre sizde müthiş bir gerçeklik algısı yaratıyor.


VR’da durum buyken Artırılmış Gerçeklik’te yani AR’da işler bundan çok çok daha hızlı ilerliyor. VR‘dan farklı olarak AR, içinde bulunduğumuz fiziksel dünya ile dijital dünyayı birbirine entegre etmeye yarayan teknolojileri kapsıyor. Mesela bazı emlak siteleri var telefonunuzun kamerasını açıp binalara tuttuğunuzda size çevrenizdeki kiralık ve satılık evleri telefonunuzun ekranından gösteriyor. Bir başka app ile kamerayı açıp telefonunuzu gökyüzüne tuttuğunuzuda oradan geçen uçağın bilgilerini görebiliyorsunuz. Ya da mesela Pokemon Go oyununda olduğu gibi fiziksel dünyada, sokaklarda, yollarda telefonunuzun kamerasından bakarak böyle çeşitli türden sanal canlıların peşinden koşuyor ve onları yakalamaya çalışıyorsunuz. İşte bu teknolojinin gelişim ivmesi şimdilik VR’dan çok daha hızlı ilerliyor, çünkü VR bizi fiziksel dünyadaki ihtiyaçlarımızdan kopartarak apayrı bir dünyaya taşırken, AR fiziki dünyadaki ihtiyaçlarımızı dijital dünya ile entegre ediyor, dolayısıyla da daha fazla tercih ediliyor. PwC’nin 2019 yılındaki “Görmek İnanmaktır” raporuna göre 2030 yılına dek VR ve AR teknolojileri dünya çapında toplamda 1,5 trilyon dolarlık bir ekonomi yaratacak. Böylece ABD ekonomisinin %2,8’i, Finlandiya, Almanya, İngiltere ekonomilerinin %2,5’i, Çin ve Japon ekonomilerinin ise %2'si AR ve VR teknolojilerine dayalı hale gelecek. Sanal gerçeklik teknolojileri dünya çapında 400 milyar dolar seviyelerinde bir ekonomi yaratırken, artırılmış gerçeklik teknolojileri 1 trilyon doların üzerinde bir ekonomiyi kapsayacak. Dolayısı ile görünen o ki insanlık olarak AR teknolojileri ile önce fiziksel dünyamızı dijitalle daha da yakınsar hale getireceğiz ve ardından sonraki on yıllarda VR ile tüm dünyamızı komple dijital ortama taşıyacağız. Biz üretimin büyük bölümünü dijital dünya olan Metaverse’e taşıdıkça tabiat ana da muhtemelen dünyamızın ekosistemini yeniden toparlayacak. Baksanıza Pandemi sebebiyle 1 yıl evde oturduk küresel ısınma tarihte ilk kez geriledi, nehirlerde kaybolan canlılar yavaştan tekrar ortaya çıkmaya başladı.


VR ve Ar teknolojileri bilgisayar, televizyon, tablet ve telefon gibi ayrı ayrı fiziksel ekranlar yerine bize tek bir ekran sunuyor. Gelecekte ayrı ayrı cihazlar almak yerine bir cihazın içerisindeki dijital dünyada, dijital araç ve gereçlerle işlerimizi halledecek ve bundan da tatmin olacağız. Belki fiziksel evrenimizde zaman, en, boy, yükseklik gibi boyutlara ve Kuantum Fiziğinin kuramlarına tabiyiz ancak dijital evrenin boyutlarına da, fiziğine de bizler karar vereceğiz. Siz de kurumunuzda bir VR ve AR politikası geliştirmeye ve iş süreçlerinizi, hatta kurumunuzun tamamını dijital dünyaya taşımaya yarından itibaren ufak ufak başlayın derim ben. Metaverse'e taşınmaya başlayın, tabi eğer gelecekte görüşeceksek. Gereğini yapın. #sanalgerçeklik #ar #vr #metaverse #gereğiniyap #farketfarkyarat #berkesarpaş

10 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page