Sirkadiyen ritmi takip etmeniz verimliliğinize önemli katkılarda bulunabilir.
Kültürümüz, milliyetimiz ya da tenimizin renginden bağımsız şekilde hepimizi kapsayan ortak bir biyolojik saat düzeni mevcut. İşte evrim sürecinden bakiye bu düzene “sirkadiyen ritm” diyoruz. Bu ritme göre sabah 06 sularında vücut uyanıklık için gerekli hormonları salgılamaya başlıyor ve tansiyonunuz yükseliyor. Kalp krizinin en sık görüldüğü an bu an, bu sebeple de kalkar kalkmaz antrenman yapmayın. Uyanma ve konsantrasyon ise özellikle şafakta gökyüzünün mavileşmesi ve ardından da sarı güneş ışınlarının gözümüze girmesiyle birlikte saat 12’ye dek artmaya devam ediyor. Dolayısı ile sabahtan öğlene dek vaktinizi yaratıcılık ve üretkenlik gerektiren tipteki işlere ayırmanız çok önemli. Bu süre içerisinde mümkünse hiçbir şey yemeyin ya da çok hafif atıştırın.
Öğlen saatlerinde ise mide salgınız artacak dolayısı ile yemek için doğru zaman gelecek. Bir şeyler atıştırabilirsiniz. Ardından da karaciğerinizde sindirimden kaynaklı yorgunluk başlayacak, safra asidi öğlen yemeğini sindirmek için çalışacak. Diğer organlarda da genel bir öğlen yorgunluğu boy gösterecek. Bu sebeple öğlen yemeği sonrası kısa süreli şekilde kestirirseniz bu size ilaç gibi gelir. Burada özellikle Einstein’in anahtar uykusunu değerlendirebilirsiniz. Elinize bir anahtar alın, altına bir çanak koyun ve ardından uyumaya başlayın. Anahtar çanağa düşünce çıkan sesle birlikte uyanın ve hemen uzun süredir cevabını merak ettiğinizi o soruyu aklınıza getirin, böylece yanıtı/çözümü bir anda aklınızda belirebilir. Bunun hemen peşine ise yani saat 13 civarında düşük yaratıcılık gerektiren rutin işlerinizle ilgilenin mesela maillerinizi yanıtlayın. Saat 14 sularına ise özellikle doktor randevularınızı koyabilirsiniz. (Mesela diş hekimi) Çünkü bu saatte hormon düzeyleriniz düşecek, acıya duyarlılığınız azalacak ve kendinizi sabaha oranla daha bitkin hissedeceksiniz. Oldu size Saat 15. Şimdi spor çantanızı omuzunuza atın, kulaklığınızı takın ve hem yürümeye hem de telefon görüşmelerinizi yapmaya başlayın. Çünkü şu an enerjiniz yeniden geri geldi, uzun süreli belleğiniz açıldı ve verimliliğiniz yeniden yükseldi. Şimdi spora giderken yolda telefon görüşmelerinizi yaparsanız hem bellekden istifade eder hem de Steve Jobs’un da pek sevdiği “think&walk” aktivitesi sayesinde yürürken artan yaratıcılığınızın konuşmanızı kolaylaştırmasını sağlarsınız. Bir saat süresince yürürken bu görüşmeleri hallettiniz ve bu sırada da spor merkezine vardınız. Oldu mu size Saat 16... İşte bu tam da tansiyonunuzun, reflekslerinizin ve beden ısınızın arttığı zaman dilimi. Hemen spora başlayın. Saat 18 gibi ise pankreasınızın yeniden aktifleşecek ve yemek yemek için de aslında günün en uygun zamanı gelecek. Yiyebildiğiniz kadar yiyin, sömürün, isterseniz duba gibi şişin. Çünkü bu saatten sonra yarın ta öğlene dek artık ne kadar bir şey yemezseniz sizin için o kadar iyi. Özellikle 21 sularında sindirim sisteminize kan akımı hayli azalacak, dolayısı ile bu saatte yenilen yemekler vücutta depolanacak ve zamanla obeziyete sebep olacak. Aynı şekilde bu saatte yemek yemek sızdıran bağırsak oluşumunu da tetikleyecek. Ha keza akşam 19’dan sonra vücudunuzu 16-17 saat kadar aç bırakmanız enerji üretimi sırasında açığa çıkan serbest radikallerin yok edilmesine ve detoksunuza da büyük katkılar sağlayacak.
Netflix izleyecekseniz ki ben özellikle belgesellerini hararetle tavsiye ediyorum, bunu 18.30-21.00 arasında yapın. Bilgisayar, telefon ve TV ile ilişkinizi 21 sularında kesmeniz gerekiyor çünkü bunlar mavi ışık saçıyor ve mavi sizi uyandırıyor, bakım/onarım hormonunuz olan melatonin salınımını da engelliyor. Dolayısı ile bu saatten sonra yapacağınız en hayırlı iş kitap okumak. İki saat kitap okuyun ve Saat 23 sularında da yatın çünkü melatoninin devreye gireceği bu saatte sizin artık yatakta olmanız gerekiyor. Ben gece insanıyım, benim aklım gece çalışıyor demeyin; yok öyle bir şey. :) Siz de insansınız ve durumunuz bu bağlamda hemen hemen hepimizle benzer. Saat 24 sularında konsantrasyonunuz feci biçimde düşecek, çoğu organınız en az kapasite ile çalışacak, verimliliğiniz azalacak, dikkatiniz düşecek ve refleksleriniz zayıflayacak. Biyolojiniz ile inatlaşır da oturursanız Saat 03’e doğru artan melatonin seviyesi sizi büsbütün tutarsız ve tembel yapacak. Bu sebeple azalan refleksler bakımından dünya çapında trafik kazalarının en çok görüldüğü ve artan ruhsal zayıflık sebebiyle de intiharların en sık yaşandığı Saatin 03 olması elbette ki bir tesadüfi değil. Evet aynı saatlerde sizi saran o bohemliğin size yaratıcılık kattığını da iddia edebilirsiniz elbet tabi ama şöyle bir saat boyunca sabah odaklanmasının tadına varırsanız onunla boy ölçüşemeyeceğini de görmüş olursunuz.
Unutmayalım ki dünyamızı değiştiren önderler de farkında olarak ya da olmayarak esasen sirkadiyen ritimden fazlasıyla yararlanmışlardır. Bu bağlamda hayat akışları da şaşırtıcı bir biçimde birbirine benzer. İşte size aşağıda birkaç örnek;
Mozart: “Sabahları saat altıda saçım mutlaka hazır oluyor ve yedide tamamen giyinmiş oluyorum. Ardından saat dokuza kadar beste yapıyor, dokuzdan bire kadar da ders veriyorum.” Demiş.
Beethoven, gün doğarken kalkar ve işin başına oturmak için pek vakit kaybetmezmiş. Masasına oturup öğleden sonra ikiye, üçe kadar çalışırmış. Arada sırada dışarı çıkıp yaratıcılığını artıran yürüme molaları verirmiş.
Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard ise öğlenleri uzun bir yürüyüşe çıkar ve en iyi fikirlerin yürüyüşlerde çıktığını söylermiş.
Benjamin Franklin “Hemen her sabah erkenden kalkıyor ve üstümde hiçbir giysi olmaksızın, mevsimine göre yarım saat veya bir saat oturup ya okuyorum ya da yazıyorum. Bu idman kesinlikle ızdıraplı değil, bilakis gayet hoş. Sonrasında ara sıra, gece uykuma katkı sağlamak için bir- iki saatliğine, hayal edilebilecek en güzel öğlen uykusunu çekmek üzere üstümü giyinmeden yatağa dönüyorum.” Demiş.
Carl Jung Sabahları iki saat yoğun şekilde yazarmış. Gününün geri kalanını çalışma odasında resim yapmakla ya da derin derin düşünmekle, tepelerde uzun yürüyüşlere çıkmakla, ziyaretçileri kabul etmekle ve her gün gelen, arkası hiç kesilmeyen mektupları yanıtlamakla geçirmiş. Öğleden sonra iki, üç gibi çay içer, akşamlarıysa genellikle “güneş batıran” adını verdiği bir aperatifin ardından büyük bir öğün hazırlamayı severmiş. Yatma saati onmuş.
Ernest Hemingway: “Bir kitap ya da öykü üstünde çalışırken,
mümkün olduğunca sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yazmaya başlarım. Sizi rahatsız edecek kimse yoktur, hava serin ya da soğuk olur, çalışmaya başlar ve yazdıkça ısınırsınız. Hala enerjinizin kaldığı ve bundan sonra ne olacağını bildiğiniz bir noktaya gelince durur, ertesi gün yeniden işe koyuluncaya dek hayatınıza devam etmeye çabalarsınız.” Demiş.
Haruki Murakami sabah kalkıp kesintisiz beş-altı saat çalışıyor. Öğleden sonra koşuyor ya da yüzüyor. Günlük işerini hallettikten sonra okuyup müzik dinliyor. Yatma saatiyse dokuz. The Paris Review’a “Her gün hiç aksatmadan bu rutini sürdürüyorum.” Demiş.
Amerikan Nobel Ödüllü Yazar Toni Morrison 1990’lara gelince çalışma programını sabahın erken saatlerine çekmiş. Güneş battıktan sonra çok akıllı, çok hazırcevap ya da çok yaratıcı olamıyorum demiş. Sabah beş gibi uyanıp kahve yapıyor ve günün aydınlanmasını izliyormuş. “Benim için ışık harekete geçme sinyali. Mesele ışığın içinde olmak değil, ışık gelmeden önce orada olmak. Bir şekilde bana kuvvet veriyor bu.” Demiş.
Johann Wolfgang von Goethe “Kimsenin bir şey yapmak için kendini zorlamamasını tavsiye ederim; üretken olmayan günleri ve saatleri boşa harcamak ya da uyuyarak geçirmek, böyle zamanlarda sonradan hiçbir tatmin vermeyecek bir şey yazmayı denemekten daha iyidir.” Diyerek biyolojik saatin önemine vurgu yapmış.
Victor Hugo iki çiğ yumurta yutar ve ardından kendini gözcü kulesine kapatıp on bire dek yazarmış. Öğle yemeğinden sonra iki saatlik bir yürüyüşe çıkar ya da sahilde yorucu egzersizler yaparmış.
Albert Einstein, bire kadar çalışır, bir buçukta öğle yemeğini yer, kestirmek ve bir fincan çay içmek için evine dönermiş.
George Orwell zihninin en açık olduğu zamanlar olan sabahları ve öğleden sonraları yazmaya beş buçuk saat ayırırmış. Yazmayı bitirdikten sonra dükkâna dönerek burada vaktini mutlu bir rehavet içinde geçiriyor ve akşam ki boş vaktini dört gözle bekliyormuş.
Biyolojinizle inatlaşmayın. Yeni yılda siz de hayatınızı sirkadiyen ritme uyarlayın. Verimliliğinizi artırarak fark yaratmayı kolaylaştırın. Gereğini yapın. #gereğiniyap#farketfarkyarat#berkesarpaş
Hozzászólások